Büyük trajediler, kayıplar, hayatı değiştiren ya da altüst eden olaylar karşısında, insanların benzer tepkiler verdiğini söyleyen bir makale okumuştum. Çok farklı sosyal sınıflardan, eğitim düzeylerinden ya da farklı kültürlerden insanların yakın davranış kalıpları içine girdikleri gözlemleniyormuş..
Elisabeth Kubler-Ross “On Death and Dying” adlı kitabında, insanların kayıplar karşısında beş aşamalı bir dönemden geçtiğini anlatıyor. Yazarın bu beş aşamalı acı dönemini daha sonra çok sık başka yerlerde de gördüm. Özgün düşünce kime ait bilmiyorum fakat böylesine basite indirgenmiş, anlaşılır kılınmış olması galiba hoşuma gitti.
“Acının 5 Aşaması” büyük trajediler karşısında aile fertlerinin yaşadığı duygu dönemlerini sınıflandırıyor fakat her dönemin ne kadar süreceği kuşkusuz bilinemiyor. Her birey için bu süreç farklı işliyor. Kitabın yazarı, bu dönemlerden birine takılı kalmanın ruhsal hastalıklara yol açacağı işaretini veriyor.
Travmalar karşısında şu beş aşamadan geçiyor insan;
1) Reddetme;
Kayıpların ilk şoku ile insan zihni ilk tepkiyi olayı anlamama ya da doğrudan reddetme şeklinde veriyormuş. Ani kazalar, sakatlıklar ya da hastalıklar karşısında da aynı tepkiyi veriyoruz. Çoğu insanın ilk tepkisi “Hayır, bu benim başıma gelemez” şeklinde oluyor. Benzer tepkiyi çok sevdiğim teyzemin hastalık haberini aldığımda vermiştim. Doktorların yalan söylediği, yanıldığı, bunun doğru olamayacağı gibi şeyler dışında bir şey gelmiyordu aklıma.. Bu zihinsel konumdan epey bir süre çıkamamıştım.
2) Kızgınlık;
Olayların gerçekliğini kabul etmeden önce girilen ikinci ruh hali kızgınlık oluyor. Bu kızgınlığı en yakınlarımıza, ailemize, dostlarımıza, hatta belki hastane personeline yansıtıyoruz. Olaylar kontrolümüzden çıktığında genelde verdiğimiz ilk tepki zaten kızgınlık oluyor. Bu dönemlerimizde bazen etrafımızdakileri fazlaca kırabiliyoruz; bu kırılmalar bazen düzeltilemeyecek boyutta olabiliyor.
3) Pazarlık;
Kızgınlık geçmeye başlarken, duruma uyum sağlama süreci burada başlıyor. Aslında bu sürece “pazarlık” adını verdim ama daha genel bir anlamda farklı neler olabilirdi sorgulamasının yapıldığı bir dönem olarak görmek gerekir. Örneğin, trafik kazası geçirmiş biri, o gün yola çıkmasaydı, farklı bir yoldan gitseydi, farklı yerde daha uzun bir mola verseydi gibi olasılıkları düşünüyor. Bu bir sorgulama dönemi.. Başka bir deyişle, adaptasyon için gerekli olan bir muhasebenin yapıldığı dönem.. Olayların nedenselliğini anlamak, kabul etmek için çok önemli bir ilk adım..
4) Depresyon;
Acının önemli bir bölümü psikologların “yas dönemi” diye adlandırdıkları bu aşamadır. Acı artık içselleştirilmiş, kişinin kendisine mal edilmiş, ruhsal etkileri başlamıştır. Bu dönemden çıkmak için, her şeyden çok, yakın dostların ilgisi ve sevgisi şarttır. Fazla zorlamadan günlük hayat ritmine dönmeye başlamak gerekir. Kanımca bu dönemi ilaç, içki ve bağımlılık yapan eylemlerden (örneğin aşırı televizyon seyretmek, aşırı yemek gibi) sakınarak geçirmek gerekir.
5) Kabul etmek;
Görüldüğü gibi bu aşamaya kolayca gelinmiyor. İnsanın yaşadıklarıyla, başına gelenlerle barışması, yeniden huzur bulması hiç kolay değil. Fakat bir kez bu aşamaya geldikten sonra, geri dönüp öfke, depresyon dönemlerine dönmemek gerek. Bu dönemde kendimizi belki biraz zorlayarak ileri bakmamız gerekir.
Şimdi böylesine basite indirgenmiş bir liste halinde önümüzde dururken, her şey daha kolay görünüyor. Madem ki yaşayacağımız aşamalar belli, neden kolayca son aşamaya geçip kabul edemiyoruz, diye sorabiliriz. Ne yazık ki bu sanırım pek mümkün olmuyor. Ruhsal gelişmeler her zaman belli bir süreç gerektiriyor. İnsanın acıya da, sevince de alışması zaman istiyor. Yaşanan değişimler mutlaka bir adaptasyon sürecine gereksinim duyuyor.
Ben hayatım boyunca her zaman, yaşadıklarımı (en kötü deneyimleri bile) bir öğrenme süreci olarak görmeyi sevmişimdir. Bu aşamaları yazmamın bir nedeni de sanırım bu oldu; hepimiz acı karşısında belli ruhsal ve zihinsel davranış kalıpları içinde davranıyorsak, bunları anlamak belki acımızı hafifletici bir unsur olabilir. Belki bu ruhsal aşamaları bilirsek, acımızla daha kolay baş ederiz. Ve travmalar karşısında daha güçlü olabiliriz.
Asuman Kafaoğlu Büke