2012 raporunda engellilikten kaynaklı sorunların çözümünün bir insan hakları olduğunun yanı sıra “kalkınma” öncelikli olduğunun da altı çizilmiştir. Böylece kalkınma politikalarının oluşturulması/uygulanması çerçevesinde engelli bireylerin sürece katılması önemsenmiştir.
HASAN KAYA / Sancaktepe Kent Konsey Engelliler Meclisi Başkanı
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Dünya Bankası’nın (WB) 2011 yılında açıkladığı ve Şubat 2012’de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından Türkiye’de tanıtımı yapılan “Dünya Engellilik Raporu”nda engellilik ile ilgili ortaya çarpıcı ve önemli sonuçlar çıkmıştır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün daha önceki araştırmalarında dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u engelli iken, 2011 Dünya Engellilik Raporu’na göre yüzde 15 olduğu varsayılmaktadır. 15 yaş ve üstü kişiler arasında engellilik ile yaşamak durumunda olan kişi sayısını Dünya Sağlık Araştırması (World Health Survey) 785 milyon (yüzde 15.6) olarak belirtirken, Küresel Hastalık Yükü (Global Burden of Disease) çalışması bu sayıyı yaklaşık 975 milyon (yüzde 19.2) olarak tahmin etmektedir. Yapılan araştırmalarda göstermiştir ki dünyada engelli insan sayısı artmaktadır.
Raporun giriş bölümünde, Profesör Stephen W. Hawking’s “Rapor, engelli insanların karşı karşıya kaldığı farklı davranışsal, fiziksel ve ekonomik engellere dikkat çekmektedir” vurgusunu yaparak, engellilerin sorunlarının çözümünde önemli bir işlev göreceğini savunmaktadır.
Engelliler yük değil
Dünya Engellilik Raporu’nun önemi, yine Hawking’se göre, “Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme (Convention on the Rights of Persons with Disabilities)” çerçevesinde ilk dünya engellilik rapor olmasıdır.
Rapor’a göre, engelli bireyler, eğitim alanının dışında kalmakta, genel nüfusa göre daha düşük sağlıklı seviyede yaşamakta, işsiz kalma riskini daha yüksek yaşamakta ve daha az gelir elde etmekte bu gibi nedenlerden dolayı da daha fazla yoksulluk seviyesinde yaşamaktadır. Dünya Sağlık Araştırması sonuçlarına göre, engellilik düşük gelirli ülkelerde yüksek gelirli ülkelere göre daha yaygındır.
Raporun “Önsöz” bölümünde, Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktör Dr. Margaret Chan ve Dünya Bankası Grubu Başkan’ı Robert B. Zoellick’in, “Dünya çapında, engelli olmayan insanlara kıyasla engelli insanlar daha kötü sağlık durumuna, daha düşük eğitim başarısı ve iktisadi katılıma ve daha yüksek yoksulluk oranlarına sahiptir” değerlendirmesinde bulunmaları, engellilerin yaşadıkları olumsuzlukları kabul etmeleri ve bunu resmi bir belge içerisinde ifade etmeleri, yeni engellilik politikaları açısından önemlidir.
Rapor, eğitim, sağlık, ekonomik, erişim gibi, birçok konuya dikkat çekmekte, engellilerin uğramış oldukları ayrımcılığa vurgu yaparak çözüm önerilerin de bulunmaktadır. ‘Daha az ekonomik katılım’, ‘Daha kötü sağlık’, ‘Daha düşük eğitim’, ‘Daha yüksek yoksulluk’ gibi, “Daha” kelimesini kullanarak engellilerin yaşadıkları sorunların altını güçlü bir ifade ile çizmektedir.
“Engellilik karmaşıktır ve engellilik ile bağlantılı dezavantajların üstesinden gelen müdahaleler çoklu ve sistemiktir – bağlamına göre değişiklik gösterir”, diyerek. Engellilere yönelik alınacak ve uygulanacak politikalarda engellilik çeşitliğinin göz önün de bulundurulması gerekliliğini önemsemektedir.
Raporun, engelliğe getirmiş olduğu yeni yaklaşımdan biri de, engellilikten kaynaklı sorunların çözümünün bir insan hakları olduğunun yanı sıra “kalkınma” öncelikli olduğunun da altını çizmesidir. Böylece kalkınma politikalarının oluşturulması/uygulanması çerçevesinde engelli bireylerin de göz önünde bulundurulması ve sürece katılması önemsenmektedir. Engelliler kalkınma önünde bir engel değil, kalkınmanın bir aktörü olarak görülmesi engellilere yönelik, “asalak”, ‘beleşçi’, ‘işe yaramaz’ gibi, “toplumsal engelli” bakışını da değiştirecektir. Bundan sonraki süreçte “engelli ve kalkınma” terimlerini çok sık duyacağız gibi görünmektedir.
Dünya Engellilik Raporu, engelli insanların ve bütün toplumun faydalanması adına; engelleri ortadan kaldıracak koşullar yaratmak, rehabilitasyon ve destek hizmetlerini geliştirmek, yeterli sosyal koruma sağlamak, kapsayıcı politikalar ve programlar oluşturmak, var olan ve yeni standartlar ile yasaları yürürlüğe sokmak için bütün ilgili paydaşlara -hükümetlere, sivil toplum örgütlerine ve engelli insanların örgütlerine- atılacak adımlar da herkese çok büyük görevler düştüğünün altını çizmekte. Ve engelli insanların; hem uygulamada hem de karar alma sürecinde bu çabaların merkezin de olması gerektiğine güçlü bir vurgu yapmaktadır.
Kalplerin ve zihinlerin dönüşümü
Bütün bu olumlu gelişmelere ve söyleme rağmen, engelliler açısından her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söylemek/varsaymak mümkün gözükmemektedir. Engelliler bakımından her şeyin iyiye doğru evrilmesi için; karar alma ve uygulama merkezlerinin başında bulunanların, tüm bu söylenen ve yapılması istenenleri içselleştirmeleri gerekmektedir. Maalesef, ülkemizde engellilere yönelik uygulanan politikalar genellikle “hak” temelli değil “insaf” temelli şekillenmektedir.
Her zaman için; iyi yasaların, iyi bir şekilde uygulandığını söyleyemeyiz. Örnek olarak, 2005 yılında çıkarılan, 5378 Sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun’un, Geçici Madde 2– “Kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmî yapılar, mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet veren her türlü yapılar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlülerin erişebilirliğine uygun duruma getirilir”. Ve Geçici Madde 3’de, belirttiği toplu taşıma hizmetlerinin engellilerin erişimine uygun hale getirilmesini hüküm altına almasına rağmen bu konuda ciddi ve hissedilebilir adımların ve denetimlerin yapıldığını söylemek zordur. T. C. Anayasa’nın 10 maddesine engelliler ile ilgili pozitif ayrımcılık getirilmesi kısmi olsa da olumlu bir adım olarak görmek gerekir. Engellilerin ‘kapalı toplum’dan ‘açık toplum’a doğru yolculuğunda, İktidara, STK lara, Kamu Kurum ve Kuruluşlar ile Özel teşebbüse büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir.
Engellilere yönelik ‘kalıp yargıların’ ortadan kaldırılması ve engelsiz, demokratik açık toplum yaşam alanları için, yasaların yanı sıra kalplerin ve zihinlerin de dönüştürülmesine gerek vardır. Hz Mevlâna, “Dünle gitti düne ait ne varsa cancağızım / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”diyerek, ‘paradigma’ değişimini ne de güzel anlatmaktadır.