Yıllardır köylerinin suyu yoktur. Köylüler uzun kış gecelerinde bir araya gelir, köye su getirmek için vali’ye çıkacaklarını konuşurlarmış. Ama ne hikmetse içlerinden hiç biri cesaret edipte valiye çıkmazmış. Yıllar yıllar geçmiş sonra köylüler valiye çıkma fikrinden vaz geçip, valiye sövmeye başlamışlar.
Bu vali varya bu vali adam olsa gelir köye bir derdiniz varmı diye sorardı!
Bir diğeri hemen söze atlar, yok arkadaş bu vali bizim su işini neyim çözeceği yok tayini çıkıp sittirip gitse belki onun yerine gelen derdimize derman olur…
Tüm bunlar yaşanırken vali beyin ne köyün su derdinden nede ona edilen küfürlerden haberi vardır. Tabi haberi olmayıncada köyün su derdini çözmek için girişimde bulunmaz.
Ben biz engellilerin durumunu birazda bu köylülere benzetiyorum. Kendi aramızda yaşadığımız sorunları tartışıp duruyoruz ama bu tartışmalardan engelsiz insanların ne kadar haberi var.
Çetin Altan’ın deyimiyle bizimkisi birazda “türke türk probogandası yapmak” gibi bişey. Bizim bildiğimiz dahası hergün yaşadığımız sorunları binlerce engellinin okuması düşünmesi yerine bir tane engelsiz insanın okuyup düşünmesi bence daha yararlıdır. Dünya biz engellilerden ibaret değil. Yeryüzünü engelsiz kişilerle ortak kullanıyoruz. Bu ortaklıkta bir hak ihlali varsa ki var bu hak ihlalini gidermenin en kestirme yolu haksızlığı ortağımıza aktarmaktan geçer.
İşte bu yüzden tamda bu yüzden ne yapıp edip kendi aramızda konuştuğumuz sorunları diğer engelsizlerede anlatmanın bir yolunu bulmalıyız. Bunu nasıl yaparız tam olarak kestiremiyorum ama bildiğim bişey varsa bizim tek kale maç oynar duruma düştüğümüzdür!